|
|
|
UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ GELENEKLERİMİZ
TOY DÜĞÜN GELENEĞİ
Düğün geleneğimizin Türk tarihi kadar eski bir geleneğimiz olduğu bilinmektedir. Atalarımız bu geleneği bugüne kadar yaşatmışlardır. Geleneğin değişim gösterse de aslının bozulmadan yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması gerekmektedir. Düğün insanlık varolduğu müddetçe varlığını sürdürecek bir gelenektir. İnsanlar yaşadığı zaman içinde evlenme, ev kuma kısacası doğal olarak her canlı gibi üreme ve çoğalmak zorundadır.
Tarihimizde düğünün eski adı “TOY” dur. Toyların kendine has eğlenceleri, yemekleri ve oyunları mevcuttur. Toy çorbasına “Toyga” (bugün bu çorbaya Toğga denmektedir) Düğünün oynanan oyununa ise “Halay” denmiştir ve halaylar özelliklerini günümüzde de varlığını aynı ad ve adım ve müzik cümleleri içinde sürdürmektedir. Ama illa ki düğünlerin vazgeçilmez eğlencelerinden biri de güreşlerdir. Güreş yapılmayan düğünü eksik sayarmış eskiler. Ciritte bu geleneklerdendir. Gece oyunu ise “Sin,Sin” (Günümüzde bu oyun varlığını sürdürmekte bazı yörelerimizde adına Sin sin, Simsime gibi adlarla oynanmaktadır ve ilk Türk Halk dansı olduğuna ve dansın doğuşu olduğuna inanılmaktadır.
Tarihte iz Bırakan Bir Düğün
Ünlü Cihan Padişahımız Kanuni Sultan Süleyman Han ve kız kardeşinin düğünleri aynı günlerde yapılır. Kanuni Süleyman’ın düğünü gelinin gelmesi ile sona erer, Süleyman Han sultan hanımı da alır ve kız kardeşinin düğününe gelir. Kardeşi İbrahim Paşa ile evlenecektir, İbrahim Paşa Padişahın geldiğini görünce heyacanlanır ve hemen Padişahı karşılar, hazırlanan tahtta yerini alır padişah. Düğün olanca güzellikleri ile devam ederken padişah beklenmedik bir soru sorar damat İbrahim’e;
- İbrahim, İbrahim senin düğününmü şen oldu? Benim düğünümmü? Deyince İbrahim Paşa düşünmeden cevap verir;
- Padişahım elbette benim düğünüm sizin düğününüzden daha şen oldu, deyince
padişah öfkeyle;
- Nasıl olur.
- Padişahım benim düğünüme Sultan Süleyman gibi bir cihan Padişahı teşrif etti elbette benim düğünüm daha şen oldu deyince Sultan Süleyman han tebessüm eder. (Aşık İmami)
Düğünlerimiz savaş oyunlarının oynandığı eğlencelerin başında gelmektedir. Cirit savaş oyunlarımıza, güreş güce kuvvete ve zekaya dayanan bir oyundur. Güreşler çocuk yaşta başlar, güreşen oyunu ile güreşmeyen seyrederek keyif alır bu güzel spordan ve oyundan. Bu nedenlerle hayatmızın parçasıdır güreş.
Osmaniye’de Düğün Geleneği;
Osmaniye ve yakın çevresinde düğünlerimiz ne kadar değişime uğrasada öyle inanıyor ve alanda yaptığımız çalışmalardan anlıyorum ki en az bozulan geleneklerimizin başında gelmektedir. Düziçi ilçemizin köylerinde o güzel geleneklerin devam ettiğini gördükçe eskilere gidiyor ve keyf alıyorum. Kınalar, Türküler, Hikayeler, Sin sin bu köylerimiz
Kız beğenme:
Evlilik yaşına gelmiş delikanlılar ile genç kızların yegane buluşma ve bir birlerini tanıma yerleri ya köy çeşmesinin başıdır veya Çukurova’da pamuk tarlaları veya düğünlerdir. Günümüzde adına flört denen bu ön tanışma eski düğünlerde kuytu ve karanlık köşelerde yaşanırdı, korkudan değil saygıdandı gençlerin gizlenmeleri. Sevdanın korkusu olmaz, sevdaya gem vurulmaz der aşıklarımız. Ay ışığı ve bahçeler ise genç aşıkların bir başka buluşma ve anlaşma yerleridir.
Evin delikanlısı evlenme isteğini çeşitli şekillerde ailenin büyüklerine hareketleriyle anlatır. Bu hareketlerin en yaygın olanı Asabi hareketler, Sabah kuşluk vaktine kadar yatma ki bu yörede çok ayıp sayılmaktadır. Babanın ayakkabısının tekine çivi çakma gibi tavırlardır (Esma ŞİMŞEK Osmaniye Folkloru ve Halk Kültürü Sempozyum Bildirisi)
Mesajı alan ailenin büyükleri delikanlının evlenmek isteğini kız aramaya başlamakla cevap verirler. Yörede (Delikanlının bu durumuna Evlensek Olmuş) denir. Evlenecek çağdaki tavırlarıyla isteğini belirten delikanlının sevdiği bir kız olabileceği gibi, bu arzusunu aileye de bırakabilmektedir. Önceden anlaşmış gençlerde kız isteme görücü usulü ile olmaz çünkü anlaşmışlardır. Ancak ailenin isteğine bırakılan kız istemelere görücü usulü kız isteme denebilir.
Namzet kız aile tarafından bilindikten sonra, aile efradının kızı görmeye gitmeleri, onu tanımaları başlar. Erkek tarafının kadınları kızı ziyaret ederek sağlığı, ahlaki durumu ve becerisi hakkında çeşitli testler yapılmaktadır. Suyu ikram edişi, sofraya çıkardığı yemekleri ve yeteneklerinden tutunda, konuşturularak dilinde kekemelik olup olmadığı, yakınına oturup sorular sorularak ağzının kokusuna kadar herşeyi öğrenilir. Şehirlerde bir adım ileriye gidilerek kız hamama davet edilir ve vücudunda hata olup, olmadığı anlaşılır. Elbette ki bunlar ağır tahliller gibi geliyor fakat olayların yaşandığı zaman diliminde değerlendirdiğimizde toplumun her kesiminden kabul görmüş fiiller olduğundan normaldir.
Kız isteme:
Erkek tarafının yukarda belirtilen kız görme işlemi tamamlandığında, aile büyükleri mutabakat sağlamışlar ise kız tarafına haber salınarak misafir olma isteği bildirilir. Aslında anneler arasında istemeden önce konuşmalar yapılmış analar anlaşmışlardır. Kız evi ziyareti genellikle akşamları yapılmaktadır. Kız istemeye genellikle ana, baba varsa büyük baba ve nineler giderler. Bu kafileye Osmaniye’de (Dünürcü) denir. Dünürcülerin kız tarafını ziyarette ikramlardan sonra erkek tarafının büyüğü söze girer. “Allah’ın emri Peygamber’in gavli ile kızını oğlumuza istiyoruz” denir. Bu isteğe kız tarafı gönüllü ise önceden ana baba görüşmüşler ve kızı verme arzusunda iseler kız babasının cevabı (Allah’ın emrine canımız kurban, hele bir düşünek taşınak) der buna “Danışığa kaldı” denir. Danışığa kalma işin bittiği anlamına gelir.
Bu istemeden sonra kız tarafından haber beklenir. Haber geldiğinde ikinci bir dünürcü tekrar gider ve kızı isterler. Ailesine danışan baba ana kızı verirler. Erkek tarafı işin kesin olduğundan hazırlıklı gitmiştir yanlarında tatlı birşeyler bulundurmaktadırlar. Kız verildiğinde bu tatlı ikram edilir. Buna yörede “Ağız tatlısı” denir.
Gelinlik görme:
Söz kesiminden sonra kız evine yapılan ziyaretlere “Gelinlik görme” denir. Eğer hemen düğün yapılmamış ise bir yıl sözlü kalınmış ise Ramazan ve Kurban Bayramlarında gelinlik görmeye gitme yörede adettendir, gidilmezse çok ayıp sayılır, genç kız akranları arasında mahçup duruma düşer ve alay konusu olur.
Nişan:
Yörede düğün öncesi yapılan en önemli tören nişan törenidir. Nişan töreninde yakın akrabalar ve yakın eş dost bulunur. Nişan yüzükleri bu merasimde takılır, Davetlilerin evlenecek çiftlere yardım yapmaları sözkonusudur ve bu törene de “Atkı” töreni denmektedir.
Düğün günü:
Nişanı yapılan gençlerin artık son merasimleri düğün yapılacaktır. Erkek tarafının kız tarafına ziyaretleri bu sefer düğün yapma gününün belirlenmesidir. İki aile en uygun zamanın belirlenmesi için hazırlıkların biteceği zamanı belirler. Bu gün belirlemeye yörede “Düğün günü kesme” denmektedir.
Günü belirlenmiş düğünün yoğun hazırlıkları başlar.
Kız tarafının yaptığı hazırlıklar; Gelinin yataklarının yapılması bu çalışmaya ailenin yakın akrabaları ve özelliklede komşu kadınları büyük bir yardımlaşma örneği gösterirler. Bunun dışında, gelinlik kızın bundan sonraki hayatında gerek olabilecek eşyalar hazırlanır.
Erkek tarafında ise hazırlıklar daha hummalı bir şekilde hazırlık vardır. Düğüne davet edilecek davetlilerin belirlenmesi ailenin büyüğüne dağıtımı ise ailenin gençlerine düşer. Düğüne davet Osmaniye’nin bazı köylerinde kağıt davetiye olduğu gibi Çorap, fanila, yakınlığına göre gömlek, mendil ve kibrit dağıtılır ki bu davetiyeye “OKUNTU” denir. (Dergimiz adını burdan almıştır) Okuntusu dağıtılmış düğünün diğer hazırlıkları da devam etmektedir.
Düğün ekmeği: Düğünden bir hafta öncesinden başlanarak en az üçgün yapılan yufka ekmek yapımı vardır ki buna “Düğün ekmeği” denir. Düğün ekmeğini komşu kadınları bir araya gelerek büyük bir yardımlaşma örneği sergilerler.
Diğer taraftan düğünde kullanılacak bütün malzemeler hazır hale getirilir. Sağdıçlar belirlenir Sağdıçlar: Düğün başlamadan damadın bütün hizmetleri ve hazırlıkları ile onun öğütlenmesi nasıl davranacağının öğretilmesi sağdıçlara aittir. Sağdıçların görevleri gelin indikten sonra gerdek gecesi sona erer. Damadın yapması gereken hizmetleri sağdıçlar görür.
Düğün kahyası düğün sahibi adına düğünün bütün hareketini yönlendiren kişidir, düğün tecrübesi olan bir kişi seçilir ve düğün sahibi aile büyüğü ile koordineli kararlar verir, bayrağın ne zaman kaldırılacağı, yemeklerin nasıl ikram edileceği, kınacıların nasıl hareket etmeleri gerektiği, gelincilerin nerden ve ne zaman gideceklerine hep düğün kahyası karar verir. Aptal ağası ise; Düğünün müzisyenleri ve halayların kurulması ile eğlencenin nasıl yapılması gerektiğine düğün kahyası ile karar veren ve yürüten kişidir, köyün en tecrübeli kişisi tarafından yürütülür.
Düğünün ön hazırlıkları tamamlandıktan sonra.
Bayrak dikme:
Düğünler köylerde genellikle Cuma günü Cuma namazı çıkışı camii cemaatının topluca düğün yapılacak eve giderek bayrağı dikmesi ile başlar. Uzunca bir ağacın ucuna bağlanan bayrak yüksekçe bir yere bağlanır. Köyün imamı veya kabul görmüş yaşlı biri tarafından kısa bir dua ile bayrak dikilir buna “Bayrak kaldırma” denir. Bayrağın dibine küçükbaş bir hayvan kesilir buna da “Bayrak kurbanı” denir. Bayrağın dibinde davullar çalmaya başlar ve düğün başlamış olur.
Düğünün ilk günü köylerde genellikle köylü komşular, yakın akrabalar ve düğün hizmetini yürütecek kişiler bulunur ve sabaha kadar eğlenirler. İkinci gün ise düğünlerin vazgeçilmez eğlencesi güreşler yapılır. Güreşe yakın köylerin güreşçileri davet edilirler ama güreşin yapılacağını duyan pehlivanlar davet beklemeksizin, düğüne katılırlar. Güreşlerin gün boyu sürdüğü hatta akşamları ateş ışığında devam ettiği görülmüştür. Baş pehlivana yani birinci olan güreşçiye, düğün sahibinin ekonomik durumuna göre tosun, koç gibi bir hediye de verilir.
Akşam eğlenceleri: Akşam sona eren güreşten sonra, halaylar başlamaktadır. İlk halayı gençler çekerler bu halaylar ateşin etrafında oynanmaktadır. Osmaniye halayları Gaba’dan başlar, Şirvani, Halebi, Dokuzlu, Üçayak, Kırıkhan, Tamzara, Berdi, Topalkız diye uzar gider. Gençler halaylarını bitirdikten sonra yaşlıların halayları başlar. Yaşlılar aynı halayları çektikten sonra Dağlı, Ceren, Garip, Ali Paşa gibi türkülü halayları türkülerini söyleyerek tamamladıktan sonra, ateşin etrafında sin sin başlar en az bir saat sonra sin sinde sona erer. Köy dışından gelmiş misafirler evlere davet ederler. Gece yarısından sonra başlayan aşık sohbetleri, aşığın anlattığı halk hikayeleri ve okuduğu türkülerle sabah kadar sürer.
Kına yakma:
Düğünün ikinci günü akşama yakın bir zamanda erkek tarafında hazırlıklar kız tarafına gidecek kınacılarla ilgili hazırlıklardır. Kınacılar özellikle önceden hazırlanırlar yaşlı bir erkek, yaşlı birkaç tane kadın, eli işe yakış denen genç kadınlar ve kına merasiminde kız tarafının ihtiyacını ve hizmetleri görecek birkaç tane gençten oluşan bir kafiledir. Bu kafileye “Kınacı” denir. Kınacılar yanlarında düğünden bir davul ve bir zurnadan oluşan bir müzik gurubu götürürler. Kına gecesi eğlencelerin yanında kına yanmadan önce kına yakmak için kız tarafının büyüklerinden izin istenir. Ancak kız tarafında da köyün büyükleri söz sahibidir. Kına gecesinin kendine has latifeleri ve eziyetleri vardır. Kına yakmak için bir takım istekler dile getirilir bunlar; Eve en uzak pınar yada dereden su istenir, erkek tarafının getireceği bu su kabının dibi delinmiştir. Sus helkeye dereden dolsada eve gelene kadar helkenin boş olduğu görülür. Evin tavanına asılan bir soğanı kınacılardan birinin elleri bağlanarak ağzı ile yakalaması istenir ki bu mümkün değildir. Kınacılardan sıra türküsü söylenmesi istenir. Bilenler söyler bilmeyenlere cezalar verilir. Şakalaşmalar bittikten sonra kına yakılmasına izin verilir.
Osmaniye ve köylerinde kınada söylenen çok güzel kına türküleri vardır. Bu türküler genellikle Karacaoğlan’ın 8 lik ve 7 lik hece ölçüsünde yazılmış eserleri olduğu gibi, yörede yaygın olarak okunan türkülerden de oluşmaktadır.
En yaygın olarak kullanılan kına türküsü:
Evimizin önü kavak
Dalın kırdım ufak, ufak
Sanki bende gelinmi oldu
Elim kına yüzüm duvak
Kız anası, kız anası
Başında mumlar yanası
Kız kınayı yaktırmıyor
Gelsin ağlasın anası
Sözleriyle başlayan yüzlerce dörtlükten oluşan kına türküleri kızın arkadaşları veya erkek tarafından giden kınacı genç kızlar tarafından okunur. Kınada gelinin ağlatılması adettendir. Kına gelinin eline yakılması ile sona erer. Kına sırasında bulunan genç kızların birer parça kına almalarının kısmetlerinin açılacağına inanılır.
Gelin alma:
Düğünün son günü olan Pazar günü öğleye doğru hazırlık bu defa gelini almak içindir. Düğünde bulunan misafirlerin hemen hemen tamamına yakını bu alaya katılır. Bu alaya “Gelin alayı, Gelinciler veya eski deyimi ile Sağmen” denir. Kafile kız tarafına geldiğinde kız evinde bir takım takılmalar yaşanır. Gelin baba evinden çıkmadan kapı gelinin bir yakını tarafından kapatılır ve bahşiş istenir, bahşiş verildikten sonra gelinin çeyiz sandığı üzerinde birinin oturduğu ve bahşiş istediği görülür. Gelin’in kapı eşiğinde belirdiğinde belinde renkli kuşakların olduğu görülür. Erkek kardeş sayısı kadar kuşak takılması gelenektir. Bu kuşakların adına “Gardaş Kuşağı” denir. Baba evinden alınan gelin hayatının bundan sonrasını yaşayacağı koca evine yani kendi evine doğru yola çıkar.
Düğün evinde bir takım adetler yaşanır bunlar; Sağdıçlardan biri yüksek sesle bağırır;
- Nerde bu gelinin kayınbabası? Damadın babası ve anası gelirler. Sağdıç;
- Geline ne veriyorsun?
- Baba hayatlarını idame ettirecekleri geçimlerini sağlayacakları tosun veya inek gibi bir hayvanı verdiğini söyler. Yenge gelinin çantasından günün en küçük metal parasını bedel olarak öder.
Gelin binekten indikten sonra evin eşiğinde eline bir şişe verilir. Gelin şişeyi yere çalarak kırar, ilerlemek ister ancak bu defa da bir ekmek dürümü verilir gelin bu dürümü öper başına koyar ve kapı eşiğinin üzerine bırakır. Tüm bu hareketler geline yengeler tarafından önceden öğretilmiştir. (Yenge gelinin düğün başladığı andan itibaren gerdek gecesine kadar gelinin yanında bulunan kadınlardır)
Baş bağlama ve Paça:
Düğünden bir gün sonra komşu kadınların davet edildiği, düğünde kesilen hayvanların baş ve ayaklarından paça ikramı yapılan bir merasim vardır ki buna “Baş bağlama” denir.
Bu merasimle düğün sona erer.
Düğünleri Bitiren Gelenek Çaba,Şabe veya şaba
Düğünlerde düğünün başlama günü olan Cuma günü bayrak dikme merasiminden hemen sonra, düğüne davet edilen misafirlerin davulla karşılanarak yer gösterilmesi ve kahve ikramından sonra davulcunun misafirden para istemesine verilen isim (Çaba) dır. Osmaniye ve köylerinde yaptığımız alan çalışmalarında Osmaniye’nin hiçbir köyünde çabanın eski bir gelenek olduğunu söylemedi kaynak kişiler. Yapılan araştırmalarda Çabanın 1960 lı yıllardan sonra girdiğini, daha önceleri ise “Kırkım” adı altında düğün sahibine verilen yardım sözkonusudur ve insanları rencide etmemektedir. Kırkım Pazar günü düğüne davet edilen misafirlerin özellikle de akraba ve komşuların harmanyeri adı verilen düğün meydanında daire şeklinde toplanarak, görevli bir kişinin elinde bir tepsi ile dolaşarak tepsiye atılan paranın adına kırkım denmekteymiş.
Oysa çaba veya Şabe düğüne gelen misafirlerin düğün kalabalığının gözüönünde davulcunun aptalsı tavırlarıyla yapılıyor olması misafirin rencide olmasına sebep olmaktadır. Kaynak kişiler çabadan öncede bir yardımlaşmanın var olduğunu kırkımın çaba gibi aleni değilde görevli olan kişiye kimse görmeden verildiğini söyleyenler olmuştur. Diğer taraftan son yıllarda gittkçe yaygınlaşan ve düğün geleneğimizi yok eden alışkanlıklardan biri de Mevlütlü düğün geleneğidir. Burda güzel olan ise düğün sahibine yapılacak yardımın gizli bir şekilde yapılıyor olmasıdır.
Çaba düğünlerimizin ana unsurlarından olan Halay geleneğini yok etmiştir. Neden? Çünkü düğün başladığı andan itibaren düğüne gelen insanlarında çabalanma işlemleri de başlamaktadır. Düğünde oyunlar için tutulan davul ve zurna düğün bitimine kadar çaba yada şabe işi ile meşgul olmaktadır. Bu yoğunluk düğüne gelen gençlerin Halay çekmelerini engellemekte bu vesile ile de halaylarımız unutulmaktadır.
Eskiden düğünde oynamayan genç ayıplanırken şimdi oynamaya fırsat bulamamaktadırlar. Davulcular oynayan kimse olmadığından oyunların ezgisini de unutmuşlardır. Günümüzde Osmaniye oyunlarından “Kızlar halayı, Avşar gabası, Rumgala, Eşgide Kavun dilimi, Kereboz, Tamzara, vb” oyunların ezgilerini çalabilen davulcu yoktur Osmaniye’de.
Düğüne yapılan saldırı çok yönlü olarak sürdürülmektedir. Adeta davulla yapılan düğünlerimiz ayıplanır olmuştur. İnsanlara neden düğünde davul yok sorusuna ilginç cevaplar almaktayız. Davullu düğün içkisiz olmaz gerekçesi, cevabı hazır kardeşim: Düğün senin değilmi? İçki içirme kimse seni zorlamaz. İkinci gerekçe ise davulla yapılan düğünlerin zahmetli ve meşaggatlı olması gerekçesi. Buna da cevabımız hazırdır. Meşaggate dayanamayacaksan düğün yapma kızı nikahını yaptır al evine götür insanları salona davet edip, Türk müziğinden eser olmayan ağır ritm altında işkence yapma, bu bahane değil salona davet edip para toplamaktır maksadı. Düğün geleneğimizde düğüne okuntu gönderilerek yapılan davetlerin anlamı “Bir arada olalım, iri olalım, diri olalım, yardımlaşalım, eğlenelimdir” insanların paralarını alıp onlara hiç hizmet vermemek değildir.
Eğer böyle devam ederse, birkaç yıl sonra Türk Halk Oyunları diye bir oyun türü kalmayacaktır. Hikayelerde anlatılanlarla avunup kalacağız. Tıpkı güreşli düğünlerimizin hayali ile avunduğumuz gibi.
****http://www.ofad.org.tr/geleneklerimiz.html****Web Sayfasından Alıntıdır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|